Türkiye’yi akıl ve mantıkla çözmeye çalışanların çoğu ya kafasını duvarlara vurur ya da aklını kaybeder. Çünkü Türkiye, sadece bir ülke değil; bir ruhtur, bir hafızadır, bir çelişkinin içindeki hikmeti barındıran sır kutusudur. Onu sadece matematikle, siyaset teorileriyle, diplomatik ezberlerle okumaya kalkarsan; ya sayılarda boğulursun ya da anlamakta iflas edersin.
Türkiye’nin yolu, formülle değil sezgiyle, algoritmayla değil kalp atışıyla anlaşılır. Onu anlamak için istatistik değil, tarih bilmek gerekir; coğrafya değil, dua ve ağıt dinlemek gerekir. Çünkü bu toprakların kaderi, sadece o anın olaylarıyla değil, bin yıllık birikimin yansımasıyla şekillenir.
Bak bir lider çıkar, herkes şaşırır. “Nasıl oldu da bu kadar destek aldı?” diye sorarlar. Anlamazlar çünkü sandıkta sadece oy değil, umut atar Anadolu insanı. Kimi zaman bir çobanın duası, kimi zaman bir yetimin gözyaşı belirler istikameti.
Bu yüzden Türkiye’yi çözmeye çalışanlara küçük bir not:
Türkiye’yi zeka ile değil, vicdanla oku. Mantıkla değil, gönülle bak.
Hâlâ anlamadın mı?
Niçin gece yarısı sokaklara dökülen milyonlar olur da hiçbir davet olmadan meydanlar dolar?
Niçin bir bayrak, bir kefene dönüşür bu topraklarda?
Niçin gençler tankın önüne atılır ama pazarlık masasında eğilmez?
İşte bu soruların cevabı yok rasyonel dünyada. Ama bizde var: İman, aidiyet ve adanmışlık.
Birileri diyor ki, “Bu milletle bu işler olmaz.”
Bak bakalım kimlerle hangi işler yapılmış tarihte?
Mete Han bu milletti.
Selçuklu bu milletti. Osmanlı bu milletti. Çanakkale’de destan yazan, 15 Temmuz’da gövdesini siper eden yine bu milletti.
Siz hâlâ Türkiye’yi verilerle, anketlerle, dış basınla okumaya çalışın…
Ama biz biliyoruz ki Türkiye bir akıl oyunu değil, bir yürek meselesidir.
Ve yürekle yürüyen bir milletin önünde ne analiz durabilir ne tahmin…
Her defasında yanıldınız.
Her defasında şaşırdınız.
Şaşırmaya da devam ediyorsunuz edeceksiniz.
Ve her defasında bu millet, size değil Allah’a dayandı.
Çünkü Türkiye, hesapla değil, hesapsızca sevilen bir vatandır.